23 Nisan 2008 Çarşamba

Milliyet: “23 Nisan’a ilahilerle girilir mi hiç!”


DHA, sonunda aradığı alternatif kutlama haberini buldu. Şanlıurfa’da başörtülü bir kız şiir okudu, çocuklar ilahi söylediler; hem de tam 23 Nisan’a saatler kala!

Bir haftadır iyi bir ihbar yakalamak için kıyı köşe araştıran Doğan Haber Ajansı; yolunu dört gözle beklediği haberi nihayet 22 Nisan akşamı yakaladı. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı öncesi başörtülü küçük bir kıza şiir okutturulmuştu ve çocuklar bayrama ilahi okuyarak girmişlerdi! DHA’nın servis ettiği, Milliyet’in soğutmadan masaya getirdiği haberin başlığı sanki dayanılma bir dram anlatırmış gibi: “Şanlıurfa’da çocuklar 23 Nisan’a ilahiler okuyarak girdi” Haberin devamı ise şöyle geliyor: “Şanlıurfa’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları öncesi küçük çocuklar, Kutlu Doğum Haftası nedeniyle düzenlenen etkinlikte başörtüleri ile sahneye çıkıp Kürtçe- Türkçe ilahi okuyarak tekbir getirdi. Genelkurmay’ın 27 Nisan Bildirisi’nde ‘Alternatif 23 Nisan Kutlamaları’ olarak nitelenen harem-selamlık düzene göre yapılan kutlama programında, başörtülü 7 yaşındaki bir kız çocuğu peygamber sevgisini Kürtçe şiirle dile getirdi.

İhbarın detayları atlanmıyor. Kim tarafından, nerede ve nasıl düzenlendiğine dair tüm kayıtlar tutulmuş. “Kadın izleyiciler salonun üst katındaki bölümüne, erkekler ise alt kata alınmış.” Haremlik-selamlık oturdukları yetmezmiş gibi geceye “kadınların büyük bölümü kara çarşaflı, erkeklerin ise cüppeli, takkeli, şalvarlı” geldikleri DHA’nın “dikkatini çekmiş”! Gecede Kur’an okunduğu gibi, “Beyaz gömlek ve siyah pantolon giyen çocuklar için salondakiler sık sık salavat getirmiş. Grup, müzik eşliğinde Kürtçe ve Türkçe ilahiler seslendirmiş.” Nasıl? Tam bir alternatif kutlama! Zaten DHA da böyle düşünmüş ve ola ki okurların dikkatinden kaçar diye titiz jurnalci gazeteciliğin gereğini yerine getirmiş:

“Geçen yıl Anadolu Gençlik Derneği’nin, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda Ankara’daki Atatürk Spor Salonu’nu kiralayarak ‘Asr-ı Saadet Gecesi’ programı düzenleme girişimi toplumda infial yaratacağı gerekçesiyle son anda ertelenmişti. ‘Kuran okuma yarışması’nın düzenleneceği program Genelkurmay Başkanlığı’nın 27 Nisan’da açıkladığı bildiride de ‘alternatif 23 Nisan kutlamaları’ olarak nitelendirilmişti. Aynı tarihte Şanlıurfa’da, Mustazaflar Derneği tarafından Atatürk Spor salonunda yapılan kutlamalarda gecenin geç saatlerinde yaşları 5 ile 12 arasında değişen 8 kız çocuğu çıkmıştı. Arkalarında Atatürk posteri ve Türk bayrağı bulunan, başları örtülü olan ve yeşil renkte tek tip giyinmiş olan kızların sahnede ilahi okuması Genelkurmayın yayınladığı bildiride tepkiye neden olmuştu.”

İhbarın sonunda bir ilahiyat profesörünün günün anlamına ilişkin konuşma yaptığı belirtilirken, üniversite ve isim verilmesi hususu atlanmamış ki, ilgili merciler harekete geçmek isterse ellerinde delil olsun.


Son olarak müstesna Milliyet okurlarının şaheser niteliğindeki feraset örnekleriyle dolu yorumların bir demet seçki yaparak, olayın vahametini anlayalım!

“El kadar çocukların başına bez dolayıp sahneye çıkartmak moda oldu. Eylemlerde çocuk kullanmak başka bir örgütün taktiği değil miydi?”

“Yazıklar olsun size!!! Atalarınız dedeleriniz bunun için mi öldü? Şehrinize adını verenden, şehrinizin adından utanın bu rezilliğe izin verenler.”

“Bu görüntülerin sorumlusu şu anki siyasi iktidardır. Bilinçli bir şekilde cumhuryetten intikam alıyorlar. Bundan 6 sene önce kutlu doğum haftası 23 nisanda kutlanmıyordu.”

“Peygamberin doğum gününü bilen yok ve islam aleminde böyle birşey yoktur vede yasaktır. KUTLU DOĞUM GÜNÜ AKP ve fanatik şeriatçıların 23 Nisan a karşı geliştirdikleri bir karşı kutlama ve provakasyon gösterileridir. Aynı şeyler değişik isimlerle diğer bayramlarda ve yeni yıl kutlamalarındada alternatif olarak radikal dini kesimlerce geliştiriliyor. Bunlar tamamen siyasi olup dini içerik ve tanımı yoktur.”

“7 yaşındaki kız çocuğunun kafasına bu bez parçasını takan hayasızlar, daha da kötüsü bunu normal karşılayan bazı vatandaşlarımız baksınlar bakalım 1930-1980 arası çocuk ve gençlik bayramı kutlamalarına böyle bir şey var mı? İşte bu yüzden laiklik elden gidiyor!”

“utanıyorum artık böyle haberleri okurken. nerelerden nerelere geldik. ATATÜRK'ün kurduğu çağdaş ve laik devletimiz ciddi bir tehlike altında. neler yapılabilir bilmiyorum ama bir an önce bu ufacık çocuklarımızı ve kadınlarımızı bu durumdan kurtarmalıyız..”

“Bu mudur, Çağdaş Cumhuriyet'in çağdaş çocukları?Henüz miniminnacıklar;fakat kafalarındaki türbanla bir siyasi simgeyi temsil ediyorlar?Bu durumun farkındalar mı?Değiller. Haydi Türkiye çocuklarımızı bu zihniyete teslim etmemek için elele. . .”

20 Nisan 2008 Pazar

Hürriyet’in ‘Kutlu Doğum’ Karnesi: Pekiyi!

Hürriyet, bu yıl da etkinlikleri yakından takip ederek nerede başörtülülerin ‘ortaya çıktığını’, nerede seyircilerin ‘haremlik-selamlık’ oturduğunu tespit ederek, ek iddianameye ve muhtemel muhtıralara delil topladı.

Jurnalci gazeteciliğin amiral gemisi Hürriyet; Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle düzenlenen etkinlikleri bu yıl da çok yakından takip ederek, vazifesini layıkıyla yerine getirdi. “Genelkurmay Başkanlığı’nın 27 Nisan 2007’deki tepkisine yol açan yeşil kıyafetli türbanlı kız çocuklarından oluşan grubun bu yıl Şanlıurfa’nın Ceylanpınar İlçesi’nde ortaya çıktığını” yerinde tespit etti. Şanlıurfa İl Müftülüğü’nce düzenlenen şiir ve hadis yarışmasında dereceye giren Kuran kursu öğrencilerinden birinin başı açık, dokuzunun başörtülü olduğunu gözünden kaçırmadı. Konya Müftülüğü’nce düzenlenen ’İmam Hatip Liseleri Arası Siyer Bilgi Yarışması’nda kız öğrencilerin “türbanlarıyla katıldığını” ve üstelik öğrencilerin konferans salonunda harem-selamlık şeklinde oturduğunu fotoğraflarıyla belgeledi. Muhtemelen gazete küpürleri; ilgili mercilere ek delil olarak ulaştırılmıştır.

Hürriyet’in bu ihbarları sunduğu haber dili ise merkez medyanın pespayeliğini gösteriyor. Örneğin “Başları örtülü olan ve yeşil renkte tek tip kıyafet giymiş kızlar” tamlamasıyla sanki bir suç şebekesinin aranan sabıkalılarından bahsediliyor! Birçok haberde şuna benzer ifadeler özellikle yer alıyor: “İsimleri anons edilerek Atatürk posteri ve Türk Bayrağı'nın bulunduğu sahneye çağırılan öğrencilerden sadece ilköğretim okulu öğrencisi Selma Yılmaz’ın başının açık olduğu dikkat çekti...” ya da “Türbanlı Kuran kursu öğrencisi kızlar Atatürk posteri ve Türk Bayrağı önünde ilahiler ve kuran okudu.” Bu detaycı jurnalciliğin kime/neye hizmet etmek maksadıyla yapıldığı ise yine konuyla ilgili bir haberin sonundaki ifadelerden rahatlıkla anlaşılıyordu: “22 Nisan gecesi Şanlıurfa’nın Atatürk Spor Salonu’nda düzenlenen ve yaklaşık 2 bin kişinin katıldığı Kutlu Doğum Konferansı’nda, yaşları 5 ile 12 arasında değişen yeşil renkte giyinmiş, başları örtülü 8 kız çocuğu arkalarında Atatürk posteri ve Türk Bayrağı önünde ilahi okumuştu... Genelkurmay Başkanlığı, 27 Nisan 2007’de gece yarısı internet sitesine koyduğu bildiride yaşananlara tepki göstermişti.”

Hürriyet, bir yandan jurnalcilik yaparken, diğer yandan ne tür demeç ve etkinliklerin merkez medya tarafından takdirle karşılanacağına ortaya koymayı ihmal etmedi. Örneğin Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Bardakoğlu’nun “Diyanet İşleri olarak demokrasi ve laikliği önemsiyor ve bir arada yaşamanın önemli bir ayağı olarak görüyoruz” açıklamalarını büyük puntolu başlıklarda öne çıkardı. “Davul zurna ilahili Kutlu Doğum” haberinde İzmir Müftülüğü’nün düzenlediği birinci İzmir Yağlı Güreşleri etkinliğinden hoşnut bir dil kullandı. Hatta “güreşlerin her yaştan vatandaş tarafından büyük ilgi görmesini,” etkinliği haklı olarak eleştiren Milli Gazete’ye verilen bir cevap olarak değerlendirdi. Hangi etkinlikte kim ne derse desin, Hürriyet hep aynı demeç verilmiş gibi yaptı: “Peygamberimizin sünneti baştan sona sevgiyi ve hoşgörüyü işliyor. Bizim medeniyetimiz hoşgörü medeniyetidir.”

23 Nisan geliyor. Bayram dedikleri günün çocuklar için tören eziyetine dönüştürülmesine karşı ‘pedagojik’ bir ilgi, alaka olacak mı dersiniz? Bakalım Hürriyet’te “tek tip kıyafet giymiş kızlar” ile ilgili tek bir haber görebilecek miyiz? Sormak bile abes geliyor değil mi?

29 Şubat 2008 Cuma

Kontra-Yorum: Suç aletleri: Seccade, Tespih, Ayet Panosu

Bir Milliyet & DHA klasiği daha: Namaz kılanlar ihbar edildi; mescit ‘örgüt yuvası’; seccade, tespih ve Arapça ayet yazılı panolar da ‘suç aleti’ gibi gösterildi.

Milliyet Gazetesi, jurnalci gazeteciliğin müstesna örneklerini sergilemeye devam ederken, Doğan Haber Ajansı muhabirleri de kendilerine ihbar ettikleri olaylarla lojistik destek sağlıyor. İkilin son işbirliği, Bolu İl Tarım Müdürlüğü binasındaki bir odanın, namaz kılınması için mescit haline getirilmesi oldu. Baskın yapmak isteyenler için odanın tam adresinin verilmesi de ihmal edilmedi: “Aktaş Mahallesi'ndeki binanın giriş katında Destekleme Şube Müdürü'nün odasının hemen karşısında bulunan mescidin kapısına, diğer odaların girişlerinde bulunan levhalar gibi "B-107 Mescit" yazısı asıldı.”


“Personelin mesai saatleri içinde namaz” kıldıkları özellikle ifade edilerek, memurların mescidi aslında ‘işten kaytarmak için açtıkları’ gibi bir imada bulunuldu. Haberin devamındaki cümlelerde, adeta baskın yapılan bir suç şebekesinin örgüt evinde ele geçirilen suç aletlerinden bahsediliyor gibi: “Mescit, yeşil halı ile kaplanırken ön safta bir seccade ve tespihlerin asılı bulunduğu askı ile duvarlarda Arapça ayet yazılı panolar bulunuyor.” Bundan daha normal bir şey olabilir mi? Namaz kılınan bir yerde DHA muhbirleri başka ne bulmak istiyordular ki? Bu arada haberin sonundaki cümle dikkatten kaçmasın: “Bolu Valisi Ali Serindağ, İl Tarım Müdürlüğü'nde mescit açıldığından haberi olmadığını belirterek, “Konuyu araştırıp inceleme başlatacağız” dedi.” Demek ki, bu çok gizli namaz şebekesini(!) deşifre eden DHA; ilgili mercileri harekete geçirmeyi de ihmal etmemiş! Geçen günlerde yapılan merkez medya ihbarı üzerine Edirne Valisi’nin başörtülü bir doktor hakkında soruşturma başlattığı düşünülürse, çabalar boşuna değil!

25 Şubat 2008 Pazartesi

Kontra Yorum – Milliyet: Jurnalci gazeteciliğin güvenilir adresi

Milliyet Gazetesi, başörtüsüne karşı ‘safariye çıkmış vahşi batılı’ gibi yaklaşarak jurnalci haberciliğin güvenilir adresi olmaya devam ediyor

Jurnalci gazeteciliğin güvenilir adresi olan Milliyet, kendisine güvenenleri hayal kırıklığına uğratmamak için canla başla çalışmaya devam ediyor. Hangi ildeki hangi hastanede, sağlık ocağında, devlet dairesinde, belediyede ya da okulda başörtülü çalışan var, bulmak için gecesini gündüzüne katıyor. Haberdar etmekle ihbar etmek arasındaki ince farkı anlayamayacak kadar kalın bir gazetecilik anlayışına sahip olan Milliyet, böylece “İrtica geliyor” kampanyasına promosyon ihbarlarla ciddi bir katkıda bulunuyor. Bunun son örneği, 25 Şubat 2008 tarihli “Hastanede ve lisede türbanlı görüntüler” haberi oldu. Spotta ise şu ibareler yer alıyor: “Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde çok sayıda çalışan, türbanlı. Hizmet veren türbanlı sağlık görevlileri ve doktorlar var. Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde başhekim, türbanlı olarak görev yapan kadın doktorların bulunduğunu kabul ediyor”

Milliyet’in şu detaycı çalışmasına bakar mısınız: “Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde çok sayıda çalışan, türban takıyor... Göğüs Hastalıkları'nın 4 numaralı polikliniğindeki bir uzman doktor, kamu kurum ve kuruluşlarındaki personel için yayımlanan Kılık Kıyafet Yönetmeliği'ne aykırı olmasına rağmen, türbanlı olarak hasta muayene ediyor... Yaklaşık 1.5 yıl önce hizmete açılan Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde de benzer bir durum göze çarpıyor. Bazı hemşire ve laboratuvar görevlileri koridorlarda türbanlı dolaşıyor... Türbanlı doktorun hizmet verdiği bir diğer hastane de Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi... Vakıf Gureba Hastanesi'ndeki 4 No'lu Fizik Tedavi Polikliniği'nde türbanlı hekim hasta muayene ediyor.” Böylece, harekete geçmek isteyen savcılara yardımcı olmak için adrese teslim ihbarlar sunuluyor!

Haberinde devamında ise Güngören'deki İzzet Ünver Lisesi'nde öğrencilerin başörtüleriyle okula girip çıktıkları ihbarı yer alıyor. Buna göre “Sabahçı öğrencilerin çıkış saatinde okulun bahçesinde çok sayıda türbanlı öğrenci bulunuyor. Öğretmenler, sınıflara girmek üzere bekleyen öğrencileri sıraya sokmak için çaba harcarken, türbanlı halde arkadaşlarıyla birlikte okula girmeye hazırlanan öğrencilere hiçbir müdahalede bulunulmuyor. Okul zilinin çalmasıyla da Kılık Kıyafet Yönetmeliği'ne aykırı halde türban takan birçok kız öğrenci okul binasından dışarı çıkıyor.”

İhbarların hangi amaca yönelik olduğu açık. İlk ihbar, “hizmet alan-hizmet veren” ayrımına dayanan anayasa değişikliğinin ve sadece üniversitelerle sınırlı tutulan uygulamanın kamuya da sıçrayacağı iddiasını güçlendirmek için yapılıyor. Muhtemelen bu haberlerin devamı bir süre daha gelecek ve başörtüsüne karşı ‘medya baskısı’ sağlık alanında etkisini hissettirecek. Bu durumda ‘hizmet alan-veren’ ayrımı yaparak yasağa anayasal bir destek takdim edenlerin hissesini de unutmamak gerekiyor. İkinci ihbar ise, ‘üniversitelerde serbest olursa türban liselere de iner, ilkokullara da’ iddiasını dillendirenlere ‘gerçekten de çok haklısınız’ demek için... Anlaşılan o ki, medya başörtüsüne karşı ‘safariye çıkmış vahşi batılı’ gibi yaklaşma tarzını bırakmayacak! İnşaAllah bu haberlere karşı muhafazakar medya ‘yok mesai saatleri dışında, yok okul çıkışında’ gibi kaypak savunmaları bırakır da, ‘destur’ deyip de saldırıları cepheden karşılamayı tercih eder!

20 Şubat 2008 Çarşamba

Kontra-Yorum: Heykele saldıran “türban” takmayı unutmuş!

Her zaman böyle olmuştur. Ne zaman "dini özgürlükler" konusunda merkez medyanın hoşlanmadığı bir adım atılsa bir “Atatürk heykeline saldırı” vakası hemen ertesinde yaşanır. Gözünden hiçbir şey kaçmayan acar medya mensupları da vakayı yerinde tespit eder ve failleri polisten önce bulur. Provokasyonun nerden geldiği belli olmasa da faturanın kime kesileceği açıktır: “Bilinçsiz, gerici, çağdışı bir kısım insanlar” Bir nevi Kubilay ya da 31 Mart sendromu yaşayanlar, ferahlamak için ağızlarına hemen "irtica geliyor" sakızı atarlar. İşte son örneği: "İzmir'de Çamdibi Atatürk Parkı içinde bulunan Atatürk Heykeli'ne önceki gün sabaha karşı bir saldırı gerçekleşti. Olayda, Ulu Önder Atatürk'ün ve el ele tutuştuğu kız öğrencinin heykelinin kolları koparılarak yerlere atıldı."

Bornova Belediye Başkanı CHP'li Sırrı Aydoğan olayı nefretle kınarken şöyle demiş: “Bilinçsiz, gerici, çağdışı bir kısım insanların elinden çıkmış olduğu belli olan bu saldırıyı şiddetle kınıyorum. Ulu önder ve Cumhuriyetimizin kurucusu, Modern Türkiye'nin mimarı olan Atatürk'ün anıtına yapılan bu saldırı özünde Cumhuriyetimizin kazanımlarına yönelik bir saldırıdır. Son dönemde gündeme getirilen türban tartışmaları gerici bir takım güçleri cesaretlendirmiştir. Olayı nefretle kınıyorum. Atatürk ve onun eserlerine yönelik saldırılara her zaman için karşı duracağız. Yıkılmasına izin vermeyeceğiz. Heykeli ise en kısa zamanda eski haline getirerek yenileyeceğiz'' dedi.

Sözde laik bir devlette “ulu” sıfatının nasıl kullanılabildiğine kafa yormayan CHP’li başkanın sözleri durumu yeterince açıklıyor. Başörtüsüne serbestlik tartışmasıyla birlikte "mahalle"den gelen saldırılarına bir yenisi daha eklenmiş! Sözde heykele saldırılarak, özde rejim yıkılmaya çalışılmış, yıkılamayınca da kırılmış! Ama saldırıda bazı unsurların eksik bırakıldığı kanaatindeyiz. “Ulu önder” ile kız öğrencinin el ele tutuşmasını caiz görmeyen saldırganımız, bu namahrem teması ortadan kaldırmış ama kız öğrenciye “türban” takmayı unutmuş. Böyle yapsaydı, daha sansasyonel bir olay olabilirmiş. Merkez medyaya da “türbanlı” kardan kadından sonra “türbanlı” heykel malzemesi çıkardı. Fatih Çekirge de "Ben dememiş miydim" diye yazardı!

19 Şubat 2008 Salı

Kontra-Yorum: Kardan adamdan antilaik endişe duymak

Fatih Çekirge, 18 Şubat 2008 günü Hürriyet’in web sitesinde “Yapmayın kardeşim bu millete ayıptır” başlıklı bir yazıyı manşetten girdi. Peki Çekirge’yi çileden çıkaran, antilaik endişe katsayısına tavan yaptıran olay neydi? Basit: Yukarıda gördüğünüz fotoğraf. Bakın ne diyor Çekirge? “Bu fotoğrafa iyi bakalım... Bakın o kardan adamı ne hale getirdik. Sivas'ta birileri kardan adama takke takıp, sakal kondurmuş... Hemen yanındakine de türban takmış. Eline de Türk bayrağı vermiş... Kim yapar bunu ? Çocukluğumuzdaki o kardan adam beyazlığını böylesine bir tahrikle kim eritir. Belli ki birileri bu milleti "türban" diyerek "Türk-Kürt" diyerek, bir çarpışmanın, bir fırtınanın, bir uçurumun eşiğine getirmek istiyor... Belli ki bu bir tahrik...Belli ki bu bir çukurlaşmadır. Başka türlü o beyazlık ve o masum görüntü böylesine bir tahrikle kirletilemez. Ey bu çağın öte yakasından bakanlar ! Ey, tahrikçiler! Bari bırakın çocukluğumuz, çocuklarımız ve onların kardan adamları özgür kalsın.”

Hem insanların gülüp geçeceği bir kardan adamdan sanal bir “irtica geliyor” endişesi yarat, hem de kimseyi tahrik etmeyen bir durumdan ‘tahrik’ malzemesi çıkarıp suçu karşı tarafa at! Ondan sonra da ‘birileri milleti uçurumun eşiğine getirmek istiyor’ diye yorum yap. Pişkinliğin bu kadarına pes doğrusu! Attıkları kaos manşetlerini unutan, kezzaplı yalanların nasıl eridiğini görmeyen bir gazetecilik anlayışının böylesi traji-komik hallere düşmesi, medyamızın nasıl bir ‘çukurlaşma’ yaşadığını gösteriyor; hatta bir uçurumlaşma!

18 Şubat 2008 Pazartesi

Kontra-Analiz : “Vapurda namaz şov”

Mustafa Mutlu, 16 Şubat 2008 tarihli köşesinde yukarıda gördüğünüz fotoğrafı bir okurun gönderdiğini söylüyor. Mutlu, yazısına olay mahallini ve suçun(!) işlendiği vakti tarif ederek başlıyor. “Bu fotoğraf, ismi bizde saklı bir vatandaşımız tarafından cep telefonuyla 14 Şubat 2008’de, saat 19.15’te Karaköy-Kadıköy seferini yapan vapurun üst katındaki “kıç güvertesi”nde çekildi...” Buraya kadar bir sorun var mı? Yok. Lakin Mutlu, bu fotoğrafla ilgili öyle yorumlar yapıyor ki; insanın aklına “acaba” soruları takılıyor.

Diyor ki Mutlu: “Ayakkabılarını çıkaran uzun sakallı, 25 yaşlarındaki bir adam üç kişilik banka çıkarak kimseye aldırmadan namaz kıldı...” O halde soralım: O fotoğraftan uzun sakal ve 25 yaş tespitini nasıl yaptı? Ve ekliyor: “Bu sırada vapur sürekli yön değiştirdiği için kıble de değişti; ama o, bunu umursamadan namazına devam etti.” O halde soralım: Bir; vapur girdaba mı kapılmış ki sürekli yön değiştirmiş? İki: Seyahat halindeki araçlarda yön tayini bir kez yapılır ve sonrasındaki değişiklikler namazı etkilemez. Ne demişler? “Namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmazmış...

Bir de şu cümle var: “Çünkü asıl derdinin namaz olmadığı, secdeye yatarken bile etrafa kaçamak bakışlar atmasından belliydi.” Sayın Mutlu’ya ileri görüşlülüğünden ötürü tebriklerimizi iletiyoruz. Eh, herkesin harcı değil bir fotoğraf karesine bakıp da adamın secdeye yatarken etrafa kaçamak bakışlar attığını görmek! -Birinci tekil şahıs kipinden konuştuğuna göre...- Mutlu okurlarının ufkunu engin denizlere pupa yelken açan tespitlerini vurucu bir yorumla bitirmiş: “Bu namazın Allah katında kabul edilip edilmeyeceğini sorgulamak haddimiz değil elbette... Ama “Bu da mı özgürlük” sorusunu sormamızı da kimse engelleyemez! En azından, şimdilik!”

“Evet, bu da özgürlük!”



Kamer Genç: Sokakta başörtülü göremezsiniz

Yeni Anayasa değişikliğinden sonra sokakta ne başörtülü ne de çarşaflı kadın görebilirsiniz.

Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç, şırıngalı saldırıya uğrayanlardan ilköğretim öğrencisi B.S.Y.'yi ziyaret etti. B.S.Y'ye ve ailesine geçmiş olsun dileğinde bulunan Milletvekili Kamer Genç, küçük kıza olayın nasıl olduğunu sordu. Arkadaşlarıyla birlikte okula giderken saldırıya uğradığını anlatan B.S.Y., şırıngalı saldırganı göremediğini söyledi. Milletvekili Genç ise, "Daha Anayasa değişikliği Resmi Gazete'de yayınlanmadan bu tip olaylar yaşandı. Bizim korkumuz bu tip hadiselerin devam etmesidir. Ben bunların olacağını çok önceden söylemiş ve uyarmıştım. `Türkiye'de kadınlara kimse müdahale etmez' diyorlardı. Bundan sonra, yani Anayasa değişikliği olduktan sonra sokakta ne başörtülü ne de çarşaflı kadın görebilirsiniz. Bayanlara kezzap atarlar.” dedi.

17 Şubat 2008 Pazar

Denktaş: Laiklik Kur'an'da yok

Laikliğin tehlike olduğunu savunan Rauf Denktaş, "Laiklik saf insanlara anlatıldığı için inanıyorlar. Kur'an-ı Kerim'de böyle bir şey yok" dedi.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği tarafından düzenlenen 'Ulusal ve Uluslararası Boyutta Kıbrıs Gerçeği' konulu konferansa katıldı. Denktaş, konferansta Kıbrıs gerçeğinden daha çok laiklik üzerinde durdu. Laiklik yasağını savunan Denktaş, yasağın kaldırılmasının tehlikeli olduğunu söyledi. Denktaş, görüşlerini şöyle ifade etti: "Bu olay Anadolu'da saf insanlara kimler tarafından anlatılıyor. Efendim laiklik Allah'ın emridir anlatılıyor. İnsanlar da inanıyor. Kur'an-ı Kerim'de böyle bir şey yok."

16 Şubat 2008 Cumartesi

ÖSS'de 'türban'a devam!


YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın başkanlığında önceki gün yapılan YÖK Genel Kurul toplantısında ÖSS Kılavuzu'ndaki "başı örtülü" ibaresinin değiştirilmesinin gündeme geldiği, ancak muhalif üyelerin buna karşı çıktığı öğrenildi. Toplantıda, ÖSS kılavuzundaki, öğrencilerin sınava türbansız girmelerini yasaklayan ve ÖSS'ye başvurularını başörtülü fotoğraflarla yapmalarını düzenleyen "başı örtülü" ifadesinde değişikliğe gidilmemesi benimsendi. Ancak hükümete yakın olduğu kaydedilen üyeler, anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra değişiklik yapılabileceğini savundu. YÖK Genel Kurulu'nda ÖSS Kılavuzu onaylanarak ÖSS başvurularının 3 Mart'ta başlaması kararlaştırıldı.

Dairelerin kapısına 'Laiklik' yazdılar

İstanbul'un Bahçelievler ilçesinde kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce apartmandaki daire kapılarının üst kısmına Öz Türkçe "Laiklik" yazıldı.
Olay Bahçelievler'in Soğanlı Mahallesi Sefakent Siteleri'nde yaşandı. 20 daireli 1. Blok'ta oturan vatandaşlar önceki sabah uyandıklarında dairelerinin kapısının üst kısmına Öz Türkçe olarak "Laiklik" yazısının yazıldığını fark ettiler.
Yazıların gece yazıldığını anlatan apartman sakinleri, yazıların ne amaçla veya kimler tarafından yazıldığını bilmediklerini söyledi. Apartmanda 20 daire bulunduğunu anlatan vatandaşlar, söz konusu yazının tüm dairelerin kapısının üst tarafına yazıldığını söyledi.

Başörtülü öğrencilere kezzap paniği

MERSİN’in Tarsus İlçesi’nde biri lise son diğeri ilköğretim okulu 6’ncı sınıf öğrencisi 2 kıza başörtülü oldukları gerekçesiyle arkalarından gelen birkaç kişi tarafından şırınga ile sıvı bir madde püskürtüldü. Yanma hissi ile çığlık atan kız öğrencilerden biri kuaföre, diğeri okuluna sığındı. Doktorlar, kız öğrencilere sıkılan sıvı maddenin güçlü bir asit olabileceğini söylerken, polis saldırganları arıyor.

BAŞÖRTÜLERİ ERİYİP, YANDI
Olayın şokunu yaşayan kız öğrencilerden G.K., öğlen saati ders bitimi sonrası eve giderken önünden 2-3 kişinin geçtiğini belirtip, yaşadıklarını şöyle anlattı:“Bana ‘Bu kızın başörtüsü ninelerimizinki gibi değil’ diyerek laf attılar. Daha sonra arkamdan bir sıvı sıçraması hissettim, sonra eşarbımın yandığını gördüm. Saldırının bizim başörtülü olduğumuz için yapılmış olabileceğini düşünüyorum. Türban olayları gündemdeyken, bana ‘başı örtülü' demelerinden öyle şüpheleniyorum.